II. Dünya Savaşında Almanların Moskova önlerine dayandığı kritik dönem, üstelik Rus ordusu da geri çekilmektedir.Askerin moralinin göçük, yenilginin kaçınılmazlığından muzdarip çırpınan Rus generali durumu kurtarmak için askerlerini toplar ve onların damarlarına seslenir;
— Yoldaşlarım!! Ölü olarak getirilen her Nazi için 10 ruble vereceğim!
Teşviği duyan askerler, dirilir, saldırır. Olan değişmeleri yerinde gözleyen Generalin gözlerinde, amacına ulaşmanın zevki, mutluluğu vardır.
Her çatışmada kimi 1, kimi 3 ceset getiriyor ve paralarını anında alıyor.. Bir ara Yahudi olan asker bir vagonu sürükleyerek getirir. Vagonun kapısını açar, içerisi ceset doludur. General bunu görünce şaşırır tabii.Askeri kenara çekerek :
—Asker, anlarsın ya bütçemiz zayıf, haydi ben sana ceset başı 7.50 ruble veriyim.
— Olmazz!!! Zaten bana geliş fiyatı 8.30 ruble!!
Nasıl oluyorsa? Bölükte; aşçının yemekleri yüzünden, erbaş ve erler hemoroit olur. Tam 107 kişi yatak yorgan yatar. Olayı duyan komutan reviri denetlemeye gelir, her askere tek tek durumunu sorar:
—Merhaba asker, hastalığın nedir?
—Sağ ol komutanım, hemoroit’im var.
—Tedavi olarak ne yapıyorlar?
—İlaçlı pamuk efendim.
—Bir arzun var mı asker?
—Bir an evvel iyileşip tekrar vazifeme dönmek istiyorum komutanım!.
Komutan her erin önünde durup aynı soruları sorup hep aynı karşılığı alınca memnun olur.
Sıra en son sıradaki ere gelir. Ona da usulen aynı soruları sorar:
—Merhaba asker, hastalığın nedir?
—Bademciklerimden rahatsızım efendim.
—Öyle mi? Peki, sana tedavi olarak ne veriyorlar?
—İlaçlı pamuk efendim.
—Güzel. Peki, bir isteğin var mı evladım?
—Var, efendim. Mümkünse sıra bana gelince pamuğu değiştirsinler.
Yüzbaşının çok sevdiği ve güvendiği Onbaşı Mehmet`in cezalandırdığı er, yüzbaşının karşısında :
—Komutanım benim bir şikayatim var.
—Söyle.
—Mehmet onbaşı beni döğdi.
—Git, ben onun cezasını veririm.
—Ama yüzbaşım; hem döğdi,
hem söğdi.
—Anladım, git cezasını veririm.
—Anama babama laf etti.
—Git cezasını veririz dedik ya.
—Benim anam da yohtur, babam da yohtur.
—Allah rahmet eylesin. Benim de öyle. Sen git anladım.
—Ama yüzbaşım, Mehmet onbaşı benim anama da laf etti, babama
da laf etti.Anam da yohtur, babam da yohtur. Anam da sensin, babam
da sensin.
Yüzbaşı:
—Derhal koş; çağır Mehmet Onbaşı`yı buraya!
Amerikan ordusunda subay fazlası birikince bir kısmını emekli etmek istemişler..
Erken emekliliği özendirmek için de;
" Adayların gösterecekleri iki uzuvları arası ölçülerek santimetresine 1000 dolar ödenecektir" diye bir ikramiye şekli oluşturmuşlar.. Başvurular Washington'da sıraya alınmış.
Birinci subay;
— Başımın üzerinden ayak parmaklarıma kadar ölçün, demiş.
172 santim gelmiş. Hemen 172 bin dolar ödemişler..
İkinci, biraz daha zeki, ellerini havaya kaldırmış, parmak uçlarından tabanına kadar ölçtürmüş, 250 santim gelmiş ve 250 bin dolar almış..
Üçüncü subay asık yüzlü, mutsuz bir tip..
— Nereden nereye ölçülecek?
Tereddüt etmeden;
—Penisimin ucundan testislerime kadar..
Kabul heyet başkanı, subayın durumu anlamadığını düşünmüş. Önceki iki subayı örnek vererek, her şeyi yeniden açıklamış ama asık yüzlü subayımız kararını değiştirmemiş.. Bunun üzerine
odaya askeri bir doktor çağrılmış. Doktor elinde şerit metre gelmiş;
— Pantolonunuzu indirin..!
Metrenin ucunu penisin başlangıcına özenle yerleştirmiş ölçüm yapmak için, aşağıya doğru uzanmış, hayretle;
— Aaa. Testisleriniz nerde?!!
Soğuk soğuk gülmüş subay;
— Irak’ta!..
Yıldırım Tuna'dan, bir klasiğin güncel uyarlaması..
Askerliğimi kısa dönem jandarma er olarak yaptım. 1 Mayıs İşçi Bayramı'ndaki kutlamalar nedeniyle biz kısa dönem erlerden de polise destek istemişler. Robocop dedikleri (plastik parçalardan oluşan zırh gibi giysi) üniformalardan dağıttılar.Biz de, "Uff! Robocop olucaz" edalarıyla giydik.Aramızda çesitli birimlerde görevli askerler vardı. Bunlardan biride yemekhane görevlisi İsmail'di.
Başçavuş’un;
- Tek kol aralığı hizaya geeeel, diye bağırmasına rağmen kask nedeniyle duymayan İsmail orada, burada sallanmaya devam edince, başçavuş aynen şöyle bağırmıştı:
- Lan mutfak robotuu! Sen de hizaya geel!!
Çölde konuşlanmış bir Amerikan birliğine yeni bir komutan atanır.
Komutan geldiği gün bütün birliği gezerek bilgiler alır.
Bir çadırın yanına bağlanmış bir deve görür.
Kendini gezdiren askere;
— Bu deve niçin burada?
— Burada biliyorsunuz hiç kadın yok. Askerlerin de bazen olağan gereksinimleri oluyor. Deve onun için burada...
Komutan bunu anlaşılabilir bir gereksinim olarak kabul eder ve devenin kalmasında bir sakınca olmadığını söyler.
Aradan günler geçer. Bir gün komutan askeri çadırına çağırır:
— Hadi bakalım getir şu deveyi bana!
Asker deveyi tuttuğu gibi getirir. Komutan deveyi çadırın içine sokar.Devenin arkasına bir cephane sandığı koyar ve üstüne çıkar.Bu sırada seyretmekte olan askere sorar:
— Bu iş herhalde böyle yapılıyor, değil mi asker?
Asker biraz şaşkın, yanıtlar:
— Şey. Komutanım aslında pek de öyle sayılmaz. Kadın ihtiyacı olan askerler, deveye binip en yakin kasabadaki bara gider. Ama yine de siz bilirsiniz!